22 Ağustos 2012 Çarşamba

Bulgarski Romanski Türkski

Evet sevgili küçük blog okuyucuları yazın gelmesiyle birlikte sizi boşladığımı biliyorum ama inanın ki geçerli nedenlerim var.Nerdeyse bütün yazımı gizli bir görevi başarıya ulaştırmakla geçirdim ve sanırım başarılı oldum da.Bu görev farklı kültürlerin hatta ülkelerin giyiniş tarzlarını incelemekle yakından ilgiliydi.Ben İstanbulluyum ve dünyanın en güzel şehrinde yaşadığımı da düşünüyorum ama ne yazık ki yazlarımı İstanbul'daki kaos ve sıcaklık yüzünden geçiremiyorum o yüzden ben de alternatif bir yol olarak İstanbul'a yakın gördüğüm Silivri'ye gidiyorum her sene.Sabah sıcak akşam oldukça serin olan Silivri tarafları yazı geçirmek için gerçekten mükemmel.Sabah havuz,deniz,dondurma,pinekleme şöyle güzel bir kitap seçip okuma(bkz.coco chanel'in biyografisi) benden mutlusu yok.Ancak etrafıma baktığımda modayla ilgili pek bir şey gördüğüm söylenmez.Herkes bikini altı şort veya bol bir tshirtle geziyor.İstanbul'daki farklılıktan eser yok.İşte bu yüzden her sene farklı yerlere gitmeye özen gösteriyorum örneğin bu sene önce Karadeniz şeridimizi sonra Bulgaristan sonra da Romanyayı dolaştım ve bu gezilerin ufkumu açtığını,dışarda benden başka ya da bizden başka düşünce ve bu yüzden de giyim tarzları olduğunu fark ettim.Hani bir marc jacobs veya balmain defilesi izlerken e bu da giyilmez ki amk bunlar da sözüm ona designer diyoruz ya bunun doğru olmadığını gördüm.Bulgaristan'ın göbeğinde rengarenk kısacık şortları,üzerlerinde de transparan yırtık pırtık bol havai gömlekleriyle kızlar,Romanya'da gerçekten görünmeyen shortlarının altına kalın deri çizme giymiş bir elinde sigara diğer elinde Chanel çantalar tutan kadınlar gördüm tabii bu bizim Karadeniz sahilinde inanılmaz farklılaştı ama inanıyorum ki bu gezi bana dengeyi öğretti.Paul Boese'nin dediği gibi yani We come into this world head first and go out feet first; in between, it is all a matter of balance.”. Yani ne Bulgarlar veya Romanlar kadar abartılı ve açık saçık ne de Karadeniz sahilindeki teyzelerimiz ve ne yazık ki genç kızlarımız gibi bakımsız,uyumsuz ve tamamen kapalı olmamayı öğretti bu gezi bana.Ve açıkçası bir yere gitmeden o yerle ilgili koleksiyon çıkarıp her şeyi paraya bağlamış olan designerlar adına utanmayı öğretti.Last but not least önyargılı olmamayı,saygılı davranmayı ve hayatın tadını yaşadığım anda ve yerde çıkarmayı öğretti.Bu yüzden eğer bir gün tatile gitmek isterseniz size üstte yazdığım her yeri tavsiye edebilirim.Bol kucaklar öpücükler canlarım

2 Haziran 2012 Cumartesi

Çok mu geç?

İlişkiler gerçekten güzel şeyler.Hani bazen bütün insanlardan kaçmak hissi gelse de Ferrari'sini satan bilge triplerine girsem de arkadaşlarımdan ve ailemden memnunum çoğu zaman.Tabii bu bazı durumlarda değişiyor.Siz hiç çok sevdiğiniz biriyle saçma bir nedenden dolayı kavga edip sonra aylarca aynı ortamda bulunmanıza rağmen konuşmayıp eskiden birbirini seven bir grubun ikiye ayrılmasına izin verdiniz mi?İşte evet verdiyseniz derdimi kolaylıkla anlarsınız.Son zamanlarda bu "arkadaşım" hakkında çok düşündüm,zaman oldu üzüldüm zaman oldu aman be o hak etmiştir geçmişi bırak hayatını yaşa moduna girdim.Ama bunun bana tek bir önemli göstergesi oldu.Onu hala seviyordum,o hala benim arkadaşımdı çünkü onu düşünmüştüm hatta onu düşünmeyi hiç bırakmamıştım.Bu durum bana pahalı bir designer elbisesinin dolabın arkasında kalıp sezonu geçtikten sonra fark edilmesi ama o süre zarfında da ya ben çok yeni ve güzel bir şey almıştım ama neydi ve nerdeydi hiç hatırlamıyorum şeklinde düşünmek gibi geliyor.Yani bilinçaltın o mükemmel dikişi veya kusursuz dokuyu hatırlıyor belki ama ne yapman gerektiğini ve nereye koyduğun hakkında da hiçbir fikri yok asıl kişiliğinin.İşte dostlar son zamanlarda bu arkadaşı düşünmeye çok zaman harcıyorum.Ve kendime sormadan edemiyorum bu kavga yaşanmasaydı bugün hayatım nasıl olurdu?Gidip gel bir kahve içelim demek için çok mu geçti?Bize ne oldu ya diye sorsam bana o filmlerdeki gibi dönüp hayat,bize hayat oldu der miydi?Geç olsun da güç olmasın lafını söyleyenler hangi kafadaydı?

15 Mayıs 2012 Salı

Kendinden kaçmak

Bazen evde oturuyorum ve canım okula,dışarı hatta alışverişe bile gitmek istemiyor.O anlarda kendime yeşil çay yapıp,dergı okuyup eğlenmeye çalışıyorum.Çoğunlukla kendimi kayıp hissediyorum sanki şu küçük evde kalıp dinlenirsem beni yutacak ve bir daha asla kırıp zincirimi dışarı çıkamayacağım.Uyumaya çalışıyorum olmuyor çünkü ertesi gün yapmak zorunda olduklarım,arkadaşlarımın şu an yaptıkları veya yapabileceğim onca şey arasından uykuyu seçmiş olmam beni derinden rahatsız ediyor sanırım.Ne yapsam memnun olmuyorum cumartesi günleri bile dışarı çıktığımda of keşke evde kalıp yapmam gerekenleri bitirseydim diyorum ama bütün cumartesi evde kalırsam da iki gün boş zamanın var onu da mal gibi evde geçiriyorsun diye kendime kzııyorum.Yani anlayacağınız ben hiç mutlu olamıyorum.Ne yapsam yanlış ne yapsam eksik geliyor işte bu yüzden ben de hiçbir şey yapmıyor bol raporla,beni azıcık olsa zorlayacak ama sonucunun iyi olacağını  bildiğim şeylerden bile kaçıyorum.Ben buyum.Ben tembelim ben hep mutsuzum,değiştirebilene aşk olsun diyor hepinize bu iğrenç havalarda yaşama azmi yolluyorum gerçi size benimkinden yollarsam iki gram olan yaşama isteğimi de kaybetmiş olurum ama amaan kime ne sonuçta benim hayatım değil mi?

Bir de derginin birinde okuduğum zen anı diye bir olay vardı insan tam olarak zen anını ne ileriyi ne geriyi düşünerek bulabilirmiş.Ancak o anı yaşayarak ve kıymetini bilerek gelirmiş bu zen anı.Yani yarın amınıza koyucak bir sınav olsa dahi oh be sıcacık yatakta uyuyorum diye pollyannacılık oynamanız gerek mutluluk için alın şimdi deneyin kolaysa.

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Sorun futbol değil ki bebeklerim

Süper lig biterken herkesin aklında hala derbi hala maçlar.Şahsen en azından ben öyleyim.Fanatik fenerli olarak öncelikle Saraçoğlu'nda yapılanların büyük haksızlık olduğunu,o sıktıkları lanet biber gazından bebeklerin bile bayıldığını bu yüzden de yapanları da yaptıranlarınları da kınadığımı belirtmek istiyorum.Adam çıkmış hala olaylı maç olacağı belli çocugunu niye getiriyorsun diyor bu yetkiliye ufff snne be slk.s.s şeklinde atarlanmaktan başka bir şey gelmiyor elimden çünkü görüldüğü üzere bu herif de en azından benim kadar rahatsız.Ben şu ana kadar anladığınız kadarıyla kadınım.Modadan anlarım,alışverişe,kuaföre gitmeye bayılırım.Yavru köpekleri mıncırır onlarla bebek gibi konuşurum ben tam bir kadınım yani.Ben kadınım belki ama bu ülkenin yarısından çoğu örümcek beyinli  neden bak sor bir neden çünkü hala 17. yüzyılda sanıyorlar kendilerini.Erkekler güçlü kadınlardan korkuyor, sanıyorlar ki onların anladıkları şeyi bizler de anlıyorsak bitmişler,dünyanın sonu gelmiş.Ne alakası var?Ben ve bir kız arkadaşım daha bugün Galatasaraylı çocuklarla konuşurken feneri daha fazla kötülemelerine dayanamadık ve gayet sakince "sanki yendiniz he berabere kaldık abi" şeklinde özellikle bana göre yumuşak bir ifade kullandık.Arkasından başladı hakaretler yok siz çok biliyorsunuz aferin sanki kızlar bu işin ustası bravo bütün oyuncuları biliyorsunuz.Orda bende koptu kayış sıçtım sıvadım gayet de memnunum.O an sinirime hakim olabilen bir insan olsam 4 takımın oyuncularını da sayardım da nerde ben de o güç.Bu sadece başkalarını aşağılamak değil arkadaşlar.Bu herkesin önünde kadınlara yapılan düpedüz bir saldırıdır.Siz kaçıncı yüzyılda yaşadığınızı sanıyorsunuz daha doğrusu siz kim olduğunuzu sanıyorsunuz?Siklemeyeceksin böyle tipleri ama mümkün mü arkadaş,mümkün mü böyle bir eziliş altında kalmak,mümkün mü sorarım size bize bu büyük şehirde böyle bir baskı varsa Anadolu'daki Ayşe,Fatma'nın zavallı hallerini düşünmemek?Sorarım size bu konu aslında futbolla mı alakalı yoksa çok daha derin ve hassas bir konunun yani baskının üstü kapalı versiyonu mu?Peki,buna ne kadar dayanabiliriz?Bütün bayan okuyucularıma hiç yılmayın,erkek dediğin de insanın öküzleşmiş versiyonu sonuçta mesajı altında ithaf edilmiştir...


FENERBAHÇEM SEN ÇOK YAŞA CANIM FEDA OLSUN SANA-nah alın götünüze sokun allahın piç galatasaraylıları

Yalnızız hep de öyle olacağız

Yalnızız dostlarım.Hep yalnızdık hep yalnız kalacağız.Etrafımızda gezinen arkadaşlarımız olacak,arkadaş sandıklarımız olacak daha doğrusu.Ailemiz bir gün var ertesi gün yok olacak ve biz hep yalnız olacağız.Sevgili desen ondan kolayı yok başka birini bulduğu anda gidecek.Kendinizi benim şu anki yerimde yapayalnız,dımdızlak kalmış bulacaksınız.Kimsenizin olmadığı anlatmak istediğiniz bir şeyi tamamiyle,hiç yargılanmadan anlatabileceğiniz kimsenin olmadığını anlayınca küseceksiniz hayata.Hayat hep tekdüze olacak,mutsuzluk sizi bahar günündeki sersemleten yağmur gibi takip edecek.En beklemediğiniz anda sizi yakalayacak,ilk başta etkisi az gibi olsa da derinden sarsacak.Karamsarım,umutsuzum belki ama bilirim ki yalnızlık iyi şeydir.Yalnızlık çoğu zaman tek şansımızsa neden bunu kabullenmeyelim ki?Neden kendimizi uğraştıralım mükemmel eş,arkadaş arayışında?Yaşamamızın ne anlamı var eğer yalnız olamayacaksak?İşte böyle dostlarım yalnız doğduk,yaşadık ve muhtemelen yalnız öleceğiz.Şimdi hepimiz yüzümüze mutluluk maskelerimizi takacağız ve hayat devam edecek.Kimse anlamasa bile bu hayat hep böyle sürecek.Zor iş

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Dior'lu felsefe

Evet arkadaşlar yeni Dior çantama her bakışımda bir kez daha aşık oluyorum.Şu siyah,klasik modellerden.Almadan önce çekindiğiniz ama bir kere alınca da hayatınızın en büyük başarısı olarak düşündüğünüz şeylerden biri benim için bu.İnsanlar anlamıyor dostlarım,bir çantaya bu kadar değer vermemi anlamıyorlar.Ben de onları anlamıyorum açıkçası millet.Bu kadar sade ve ölgün yaşamalarını anlamıyorum.Bir insanın her gün işe gitmesini ama kendini ödüllendirmemesini,ot gibi yaşamasını sadece yaşamak ve nefes almak için yaşamasını anlamıyorum.Ben onların yüzüne vuruyor muyum peki bunu bebeklerim?Hayır ben asla öyle bir şey yapmam çünkü insanları yargılamaya inanmam.Birini gay diye birini rengi siyah diye birini herhangi bir şeye sevgisi büyük diye yargılarsan geriye kim kalır ki?Ot gibi yaşayanlar kalır işte.Sonra böyle otlar bizi yargılayadursun bebzlerim biz mutlu mesut yaşarız çünkü onlar da bilirler ki bizi yargılamalarının tek nedeni,kıskançlıklarıdır.İşte bu yüzden alay edildiğinizde gülmeyi bileceksiniz o anda ne kadar incinerseniz incinin gülün,gülün ki anlasınlar gülün ki bilsinler özendikleri hayatı sizi üzerek elde edemeyecekler.Gülün ki mutlu olun kuşuslarım.Dior'dan felsefeye hadi neyse kendinize iyi bakın

2 Mayıs 2012 Çarşamba

İlişkiler mi pek anlamam da ben

Neden bu kadar karmaşığız?Yani neden oyun oynanmak zorunda bütün ilişkilerde?Şimdi ben sokağa çıksam kime sorsam desem ki amca,teyze sen flörtleşirken falan ne ediyidin?Valla hepsi yaptıkları oyunlardan falan bahseder benden söylemesi.Yok biri der o bana mektup atıyordu ben almamış gibi yapıyordum,ben onun evine gidiyordum ama önünden geçiyordum ki onunla ilgilenmediğimi sansın.Ah bizi bu teyzeler,amcalar batırdı dostlarım çünkü onları da kendi teyze,amcaları batırdı.Bu böyle kısır dögü olarak ilerliyor.Ama çok saçma yani çocuktan mesaj geliyor çok istekli görünmemek için 10 dakika sonra açıyorum he aferin bana aferin büyük alkış çünkü çocuk dakika sayıyor.Yemin ediyorum ilişkiler konusunda benden kötüsü yok.Bana çocuk bacağın çok inceymiş der ben ney taytım mı çok ince diye kıvırır,iltifatı görmezden gelirim öyle salağım.Siz yapmamaya çalışın arkadaşlar gidin diyin sevdiğiniz kıza,çocuğa bak .... ben senden hoşlanıyorum gel çıkak eğlenek.Eğer önceden reddedilirseniz saplantı olmaz hiç olmazsa,başkasına rahat geçiş yaparsınız.Ama yoğ öyle olmuyor illa oyunlar,gergin anlar mal mal beklemeler falan.Sanırım birçok ilişkinin temelini bunlar oluşturuyor.Şimdi e haklılar yani ne diyim onlara da şimdi direk niyetini belli etmek de garip oluyor tabii.Çocuğun biri gelse sana benimle yatar mısın diye prüss yok devenin bale pabucu git ben senin bildiğin kızlardan değilim .s .s triplerine girilir.Erkek olmak da zor he istedikleri belli de çaktırmadan aşk ayağına almaya çalışmak da koyuyordur bir süre sonra insana.Ben de böyle daldan dala(bbg evindeki kaynana vardı bir tane) daldan dala sıçrıyorum ama siz olayı anlamışınızdır bebişlerim.Oyunsuz ilişkiler,kucak dolusu sevgiler hepünüze